Deniz Kestanesi

Günlerden Pazar akşamı, saat 18.00 olmuş, ödevlerimi yaptıktan sonra babamla beraber televizyon izliyorduk. Babam birden bana baktı ve oğlum, biliyorsun artık yaşlanıyorum ve pek gücümde kalmadı. Bu Deniz Kestanelerini toplamak ve götürüp satmak için bir hayli yoruldum evlat.

Oğlu bir an düşünür ve baba yarın okula gitmeyeceğim sana yardım edeceğim der. Babası hayır, sen okumalısın. Babanın ne zor şartlar altında para kazandığını görmüyor musun. Bu yüzden okula gitmeni istiyorum. Oğlu ısrar eder, baba seninle beraber tekneye hiç binmedim. Biliyorsun, balıkları çok seviyorum ve o hani bahsettiğin renkli balıkları görmeyi çok istiyorum dedi.

Babası oğluna, tamam oğlum gelde gör ne zorluklarla para kazanıldığını ve belki dersine daha sıkı bir şekilde çalışır. Sonra oğluna bakarak tamam oğlum, yarın sabah erkenden gidiyoruz. Baba oğul televizyon izledikten sonra, oğlum yarın işimiz çok hadi yatalım. Oğlu ilk defa babasıyla tekneyle gideceği için ve hayalindeki o renkli balıkları göreceği için çok mutludur. Balıkların hayalini kurarak başını yastığa koyup yatar.

Saat gece 12 yi vurunca, babasının gözüne hala uyku girmemiştir. Yıllar önce eşiyle beraber denize açılıp beraber deniz kestanesi toplarlardı. Yine o azgın ve korkutucu dalgalar eşini tekneden alıp götürmüş ve hala o günden belli eşini görmemiştir. Sabaha kadar adamın gözüne uyku girmemiş ve bir yandan ölen eşini ve bir yandan da, oğlunu düşünmektedir. Oğluma bir şey olursa yaşayamam diye düşünüp duruyordu zavallı adam.

Güneşin ışığı pencereden içeri doğru yatmakta olan oğlunun gözünü kamaştırıyordu. Oğlum kalk sabah oldu, sen istersen okula git ben tek başına denize açılırım. Oğlu yine ısrar eder, hayır baba bende geleceğim der. Babası bakar ki, oğlu gelmekte ısrarcı ve oğlunu kıramaz. Baba oğul, yola düşerler ve teknenin yanına doğru giderler. Güneşin ışığı denizin üzerinde dans eder gibi,

bir ileri bir geri gitmekte. Baba oğluna iyice tembih eder. Bak oğlum, tekneye bindiğimiz zaman sıkı sıkı tutunacaksın ve tekneden aşağı asla bakma, başın döner suya düşersin. Yüzmede bilmiyorsun, o yüzden çok dikkatli olmalısın diye uyardı. Oğlu, tamam babacım sen hiç merak etme dedi. Malzemeleri tekneye yükledikten sonra, babası son bir kez daha tekneyi kontrol etti ve

teknenin motorunu çalıştırıp ilerlemeye başladılar. Deniz Kestanelerinin bol olduğu yöne doğru tekneyi sürmeye başladı ve yaklaşık 50 kilometre kadar yol aldılar. Oğluna sordu, üşüyormusun? Hayır babacım, çok mutluyum seninle burada dedi. Ama hiç bu kadar büyük bir deniz görmemiştim. Babası, Ahmet oğlum okyanus burası. Denizden de daha büyük dedi. Ahmet kafasını çevirdi ve o hayalini kurduğu rengarenk balıkları gördü. Baba bu balıklar

muhteşem, bunları daha önce hiç görmemiştim ama dediğin kadarda çok güzeller. Baba bak bak, daha büyük balıklarda var burada, sürü halinde gidiyorlar dedi. Babası, Ahmet oğlum öğlene doğru menüde balık var dedi. Ahmet babasına dönerek, şimdi biz bu balıklarımı yiyeceğiz dedi. Yok oğlum, ben yanımda olta getirdim, yaklaşık 10 dakika sonra Deniz Kestanelerinin bol olduğu yere vardığımız zaman, orada olta ile hem balık tutarız, ardından ben deniz kestanelerini toplamak için suyun içine gireceğim dedi. Ahmet sesini çıkartmasa da

biraz korkmuştu. Ya babam geri gelmezse ben ne yapacağım. Babası, Ahmet’e nasıl balık tutulacağını gösterdi ve oltayı suya attılar. Zaten çok geçmeden, oltaya bir balık geldi. Babası balığı yakaladıktan sonra, balığı güzel bir şekilde temizledi ve evden getirdikleri küçük bir tüple, balığı küçük bir tavada kızartıp ekmek arası yapıp güzelce yediler. Saat öğlen 12’ye geliyordu. Babası oğluna dönüp,

Ahmet oğlum, balığımızı yedik, karnımız doydu. Şimdi iş zamanı. Şu ipi görüyorsun değil mi? Evet babacım. Bak bu ipi ben kemer gibi belime bağlayacağım ve ipin diğer ucu da teknedeki ikinci motora bağlı olacak. Okyanusun dibi çok derindir, o yüzden kayalıkların orada olduğumuz için oğlum, burası fazla derin değil. Oğlum şimdi suya dalacağım ve ortalama 5 dakika kadar suyun içinde deniz kestanelerini toplayacağım, bak teknedeki şu saati görüyorsun değil mi?

5 dakikaya ayarlıyorum. 5 dakika bittiği zaman, eğer yukarı çıkamazsam teknenin hemen ön kısmında bir kırmızı düğme var görüyor musun der? Evet baba şu kocaman kırmızı düğme. Evet oğlum, ona bastığın zaman, motor çalışır ve ipi yukarı doğru çeker der. Tamam baba anladım. Babası, Ahmet’e tekrar uzun uzun bakar ve sanki bir daha geri dönmeyecekmiş gibi sıkı sıkı oğluna sarılır. Ahmet’i son bir kez daha yanağından öptükten sonra suya daldı.

Ahmet teknenin içinde tek başına oturuyor ve gözleri sürekli hem suda hem de saatteydi. Babasının dönmesini bekliyordu. Ahmet’e 5 dakika, sanki 1 saat gibi gelmişti. Ama babası hala dönmedi. Aslında tamda düşündüğü gibi miydi. Babam gelmeyecek mi yoksa. Korkuyordu, kırmızı düğmeye basmayı bile unutmuştu. O anda dalgalarda hızını arttırmaya başladı ve tekne bir ileri bir geri sallanıp duruyordu. Sonra, kafasını çevirdiğinde kırmızı düğmeyi gördü ve hemen düğmeye bastı.

Motor ipi yukarı doğru çekiyordu. Son bir umutla, babam gelecek eve gideceğiz umuduyla ipin ucuna bakıyordu. Motor ipi çektiği sırada sanki zorlanıyordu, ip yukarı doğru gelmiyordu ve sanki bir yere takılmıştı ip, birden ip tekrar yukarı doğru gelmeye başladı ve ipin ucu göründü, ancak babası yoktu. Daha 11 Yaşındaydı Ahmet, bu yaşta hayatının şokunu yaşamıştı. Korkmuştu ve bir yandan babaa diye bağırıyor, bir yandan acılar içinde ağlıyordu.

Gözyaşları, okyanusun suyuyla karışıp gidiyordu. Ahmet tek başına teknede, son bir ümitle yine babasını bekledi orada, ama hırçın dalgalar tekneyi ileri geri sallıyor, bulunduğu yerden iyice uzaklaşıyordu. Ahmet 11 yaşında, tekne nasıl kullanılır bilmiyordu yavrucak. Ahmet artık iyice yorulmuş ve tükenmişti. Gözleri şişmiş bir şekilde sağa sola bakıp babaa babaa diye bağırıyordu. Ama Ahmet’in sesini, dalgalardan ve martılardan başka duyan olmuyordu.

Ahmet’in artık hali kalmamıştı ve küçücük bedenini teknenin içinde uzatarak, sadece babasını düşünüyordu. Babama ne oldu, neden gelmedi, neden beni yalnız bıraktı. Bana söz vermişti gelecekti hani. Ama yook yook. Ahmet artık bitkinlikten gözlerini kapattı ve teknenin içinde uyudu. Yüzüne düşen damlalar birden Ahmet’i uyandırdı ve gözlerini açtı, güneşin ışığı gözlerine vuruyordu. Birden kulağında bir ses ve uyanmaya çalışıordu. Ahmeet oğlum, sabah oldu hadi erkenden yola çıkmamız lazım. Ben tekneyi hazırlıyorum, kahvaltın masada hazır. Kahvaltını yaptıktan sonra kıyıya doğru gel diye seslendi.

Ahmet, bunun bir rüya olduğu için o kadar çok sevinmişti ki, birden baba dur dedi. Babası ne oldu oğlum, bir an önce gitmemiz lazım. Zaten geç kaldık. Ahmet yataktan fırladığı gibi babasının yanına koştu ve boynuna sarıldı. Canım babam, seni çok seviyorum dedi. Baba bugün gitmeyelim dedi, babası hayırdır oğlum, birden neden gitmemek istiyorsun. Ahmet’in gözleri birden doldu, baba bir rüya gördüm senin suya girdiğini ve bir daha geri çıkmadığını gördüm dedi. Babası oğlunun yanına oturdu, anlat hele nasıl gördün.

Ahmet rüyasını babasına anlattıktan sonra, babası oğluna sarıldı ve sadece şunu söyledi. Oğlum, hayatta senden başka kimsem yok. Sen benim için çok önemlisin. Ama gitmezsem eğer bize kimse para vermez oğlum, sana nasıl bakarım, ben zengin birisi değilim. Üç beş kuruşla ancak idare ediyoruz dedi. Okul masraflarını nasıl öderim. Ahmet, babasına tekrar baktı ve baba gitme dedi. Babası ise oğlunu kırmadı ve oğlunu yanına alarak, gel oğlum o zaman bugün gitmeyelim ama biraz çıkıp dolaşalım dedi. Ahmet çok sevinmişti, tamam babacım dedi ve oğluyla beraber dışarı çıkıp gezdikten sonra, babası okyanusa doğru baktı ve dalgalar hızını her saniye arttırıyordu. Birden bulunduğu yerde çok şiddetli rüzgar çıktı. Babası, Ahmet’in kolundan tuttuğu gibi, oğlum acil bir şekilde eve gitmemiz lazım dedi. Babası oğlunu kucaklayıp, koşar adımlarla evin yolunu tuttu ve eve kendilerini zor attılar.

Babası birden dediki, Ahmet oğlum. Galiba rüyan çıktı. Hayatımda böyle bir fırtına görmedim, şu azgın dalgaları daha önce hiç görmediydim dedi. Babası, Ahmet’i odasına götürdü ve dinlenmesi için yatağa bıraktı. Ahmet baba gitme burada dur dedi. Geleceğim oğlum, mutfağa gidip birşeyler hazırlamam lazım. İkimizde acıktık dedi. O arada babası radyoyu açmıştı ve radyoda son dakika haberleri geçiyordu. Okyanusa açılan bütün balıkçılardan halen haber alınamıyor dedi. Adamın gözleri dolmuştu ve koşar adımlarla oğlunun yanına gidip,

Oğlum bugün, ikimizinde hayatını kurtardın. Annen burda olsaydı seninle grur duyardı. Ahmet, baba annemi anlatsana nasıl biriydi, babası gözyaşlarını tutamaz ve oğlum bugünlük yeter. Ben çok yoruldum der. Ahmet babasına sarılır ve babacağım, ben seninle çok mutluyum der.

Yazar: ( www.mizahstore.com)
Uyarı: Deniz Kestanesi Hikayesini, izinsiz, kaynak gösterilmeden kopyalayıp ve paylaşmak kesinlikle yasaktır.

En Çok Okunanlar